LKAVRAM
Can sigortaları, insan hayatı ile ilgili olayların sigortasıdır. İnsan hayatına ilişkin rizikolar, bir kişinin ölümü, kazaya uğraması, hastalanması, bir uzvunun sakatlanması nedeniyle meslekte çalışamaz hâle gelmesi, yaşlanması gibi olaylardır. Gerçekten, bir futbolcunun ayaklarının sakatlanması, bir piyanistin ellerinin kopması, bir şarkıcı veya sunucunun ses tellerinin hasar görmesi, bir marangozun ellerini kullanamayacak şekilde sakatlaması insan hayatına yönelik rizikolardan birkaçıdır.
İnsan yaşamına ilişkin olaylarda, yaşamın para ile ölçülmesine hukuk ve ahlâk prensiplerimiz engel olduğu gibi bu değerin tespit edilmesi fiilen de mümkün değildir. Gerçekten, fakir bir inşaat işçisi kendi hayatına 500.000 TL değer biçerken çok zengin bir iş adamı kendi hayatının değerini 100.000 TL olarak kabul edip bu değer üzerinden sigorta ettirebilir. Bu nedenle, herkesin hayatı ve hayatına ilişkin olayların belirli ve para ile ölçülebilen bir değeri olmadığından can sigortalan, diğer sigorta dallarından tamamen ayrılır. Mal sigortalarında karşılaşılan eksik sigorta, aşkın sigorta veya çifte sigorta gibi durumlar can sigortalarında gündeme gelmez. Sigorta ettiren, kendi hayatına veya hayatına ilişkin bir olaya belirli bir değer biçtiğinde, daha somadan bu değerin az olduğunu öne sürerek eksik sigorta hükümlerini uygulamak mümkün değildir (TTK.m. 1491). Aynı şekilde, can sigortalarında, sigorta ettiren tarafından tespit edilen değerin fazla olduğu düşüncesiyle aşkın sigortadan da söz edilemez.
Öte yandan can sigortalan, çifte sigorta ve halefiyet açısından da mal sigortalarından ayrı hükümlere tâbidir. Örneğin, hayatını hem A şirketi hem de B şirketine belirli bir tutar üzerinden sigorta ettirmiş olan bir kişi, sigorta kapsamına giren bir olay sonucunda sakatlandığında öncelikle bu olaya neden olan kişiden maddî ve manevî tazminat alır. Bunun yanında, her iki şirketten ayrı ayn poliçede yazılı tutardaki sigorta bedeline de hak kazanır. Bu durumda çifte sigortadan bahsetmek söz konusu olmadığı gibi halefiyet ilkesi de geçerli olmayacaktır (TTK.m. 1491/3). Diğer bir deyişle, sigortalıya ödemede bulunan sigortacı, sigortalının üçüncü kişilere başvuru hakkını devralmaz. Sigortalı, sigortacıdan aldığı tazminatın yanı sıra kendisine zarar veren kişiden de tazminat isteyebilir.
Can sigortalarında, sigorta primi düzenli olarak artış gösterdiği gibi sigorta tazminatı tutarı da sabit değil, değişkendir. Bu sigortalarda primler, genellikle enflasyon gözetilmek suretiyle her yıl yeniden belirlenir. Ödenecek sigorta bedelleri veya emeklilik maaşlan sigortalının ödediği son prim tutan üzerinden hesaplandığından enflasyona karşı büyük oranda korunur. Başka bir deyişle, sigortalının ödediği son primin belirli bir katsayı ile çarpımı sonucunda sigorta tazminatı tespit edilir.
- CAN SİGORTASI TÜRLERİ
Can sigortalarının çeşitli türleri vardır. Bunlar arasında; yaşama veya ölüm şartlı ferdî hayat sigortası, emeklilik sigortası, hastalık sigortası, ferdî kaza sigortası ve bunların tamamını veya bir kısmını kapsayan ve bir işletme veya meslekte çalışanlar için tek poliçe ile yapılan grup can sigortaları yer alır.
Emeklilik sigortası, sosyal sigorta sisteminin ülkemizde yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan can sigortası dalıdır. Buna göre emeklilik sigortası yaptıran bir kişi, 10 yıl, 20 yıl gibi belirli bir süre prim ödedikten sonra tıpkı SSK emeklisi gibi emekli ikramiyesi almaya hak kazanmakta ve ödediği prim tutarıyla orantılı olarak kendisine emekli maaşı bağlanmaktadır.
Hastalık sigortası ise sosyal sigortacılıkta geçerli olan sağlık yardımına benzer bir sigorta şeklidir. Sigorta ettiren, düzenli olarak sigorta primini öderken sigortacının anlaşmalı olduğu özel doktor ve hastanelerde ücretsiz olarak muayene ve tedavi olabilme olanağına kavuşmaktadır.
Grup can sigortaları ise çoğunlukla bir işletme sahibi tarafından tüm çalışanlarını kapsamak üzere yaptırılmaktadır. Grup can sigortaları üçüncü kişi lehine yapılan bir can sigortası türü olup belirli bir işletmede çalışan personel veya meslek grubu mensupları bu sigortanın lehtan konumundadır. İşveren, sigorta ettiren sıfatıyla primleri kısmen ya da tamamen öderken çalışanlar, sigortacıya karşı sigorta alacaklısı sıfatıyla hareket ederler. Tek poliçede düzenlenen bu sigortaların sağladığı olanaklar farklıdır. Genellikle, grup can sigortasının içinde hastalık ile ferdî kaza güvencesi yer almakla birlikte bazı işletmeler daha da ileri giderek hayat ve emeklilik güvencesini de bu sigortaya dâhil edebilmektedir.
III. HAYAT SİGORTASI
Hayat sigortası, insanların ölümü, çalışma gücünü kaybetmesi veya belirli bir süre sonunda hayatta kalması (yaşlanma) gibi rizikolara karşı yapılan can sigortası türüdürGerçekten, bir kişinin beklenmedik bir zamanda ölmesi, kendisinin dışında eşi, çocukları ve arıne-babası gibi yakın çevresine maddî anlamda büyük zararlar verebilir. Herhangi bir geliri olmayan eşi, bir anda zor hayat koşullarıyla tek başına boğuşmak zorunda kalabilir. Henüz eğitim çağında olan ve babalarının sağladığı olanaklarla ayakta duran çocukları mağdur duruma düşer. Oğlu tarafından bakılan arıne-babası, bu destekten yoksun kalıp ömürlerinin son günlerini zorluk içinde geçirmek zorunda kalabilir. Aynı şekilde, hiçbir sosyal güvencesi olmayan bir kişi, çalışamayacak şekilde sakatlandığında veya yaşlandığında maddî açıdan zor duruma düşer. Bütün bu zorlukları aşabilmek için kişinin önünde iki yol vardır: Tasarruf ederek sermaye biriktirmek veya hayat sigortası yaptırmak. Tasarruf, belirli bir süre sonunda biriktirilmesi düşünülen sermayeyi sağlamak üzere gelirden ayrılan belirli bir miktar paranın düzenli ve elverişli koşullarla nemalandınlmak suretiyle biriktirilmesidir. Hayat sigortalarının kişilere güvence sağlamak bakımından tasarruf etmeye göre çeşitli üstünlükleri vardır:
– Tasarruf eden kişinin kendisini güvence altına alacak kadar bir sermayeyi biriktirebilmesi için belirli bir süreye ihtiyaç vardır. Bu sermayeyi henüz biriktiremeden kişinin ölmesi veya çalışamayacak şekilde sakat kalması gibi rizikolar ortaya çıkabilir. Hâlbuki hayat sigortası yaptıran kişi sigorta yaptırdığı andan itibaren sigorta güvencesine kavuşur, herhangi bir süre beklemesi gerekmez.
– Kişilerin tasarruf etmek suretiyle ileride yetecek kadar para biriktirmesi her zaman mümkün olmaz. Hayat sigortalarında ise geliri ile orantılı olarak prim ödeyen sigortalı, riziko gerçekleştiğinde toplam primin çok üzerinde bir sigorta bedeline hak kazanır.
– Tasarruf eden kişinin, biriktirdiği parayı enflasyona karşı koruması çok zordur. Bankaya yatırması veya döviz olarak biriktirmesi mevcut hayat koşulları içinde yeterli olmaz. Hayat sigortasında sigortacı, bu işi profesyonelce yaparak hem kendisine hem sigortalıya hem de ülke ekonomisine katkıda bulunur.
1. Tanım
TTK.m. 1487’ye göre, sigortacının, belli bir prim karşılığında, sigorta ettirene veya onun belirlediği kişiye, sigortalının ölümü veya hayatta kalması hâlinde, sigorta bedelini ödemeyi üstlendiği sigortaya, hayat sigortası adı verilir6 .
Hayat sigortasının konusunu, belirli bir kişinin ölümü veya belirli bir hayatta kalması oluşturur. Bunun için, hayatı sigorta edilen kişinin sözleşme yapılırken hayatta olması gerekir. Hayatı sigorta edilen kimse, ilk primin ödenmesinden önce ölmüşse sigorta sözleşmesi geçersizdir (TTK.m. 1487/2).
Tontin: 6762 sayılı TTK.da yasaklanmış olan tontinler, yeni kanunla serbest bırakılmıştır (TTK.m.1488) Buna göre, birden çok kişi tarafmdan verilen katkı paylan ile oluşturulan varlıkların, belirli bir tarihte hayatta kalanlar ve ölenin önceden
belirlemiş olması hâlinde, lehtarlar arasında paylaştırılması ilkesi uyarınca tontinler kurulabilir. Tontin terimi, 1600’lü yıllarda yaşamış olan İtalyan politikacı ve banker Lorenzo de Tonti’den gelmektedir. Tonti, mali zorluklar içinde olan Fransayı bu zorluklardan çıkarmak için, devletin maliyesinden sorumlu olan Kardinal Mazarin’e şu teklifi götürmüştür: ” Vatandaşlar devlet tarafından organize edilen bir fona para yatırsın. Yatırdıkları paraya karşılık devlet vatandaşlara faizi ile beraber ömür boyu emekli maaşı bağlasın. Fona para yatıran Vatandaşlar öldüğünde yatırdıkları aidatlar devlete kalsın, böylece devlet mali zorluktan kurtulmuş olur”. Teklif XIV. Ludwig’in çok hoşuna gitmekle birlikte, fona para yatıran vatandaşların paylarını yükseltmek için birbirlerini karşılıklı olarak öldürebilecekleri endişesi ile parlamentoda teklife karşı çıkılır. Mazarin, parlamentonun teklifi kabulü üzerine 1653’te (diğer bir rivayete göre 1689’da) Paris’te ilk Tontin’i kurar. Tontin uygulaması, sadece Fransa ile sınırlı kalmaz, daha
sonradan diğer ülkelere de yayılır. Özellikle Fransa, İtalya, • •
ispanya, Danimarka, ingiltere ve Hollanda’da büyük taraftar bulur. Gerçekten 1700’lerde Hollanda da 200’den fazla tontin kurulduğu bilinmektedir. Tontin, Batı Afrika’da, özellikle Kamerun’da yaygındır. Kamerun’daki tontinler bir nevi kooperatif şeklinde organize edilmiş olup, tahminlere göre halkın %20 si bu tontinlere üyedir.
2. Taraflar
Sigorta sözleşmelerinde genel olarak sigortacı ve sigorta ettiren olmak üzere iki taraf vardır. Sigorta ettiren, başta prim borcunu ödemek olmak üzere sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirir. Sigorta konusu menfaat ile ilişkisine göre sigorta ettiren ile sigorta güvencesinden yararlanacak kişi aynı kişi olabileceği gibi farklı da olabilir. Gerçekten, sigorta ettiren, aynı zamanda sigortalı konumunda ise yani sigorta tazminatını talep etme yetkisi kendisine tanınmışsa sigorta ettiren ile sigortalı aynı kişidir. Buna karşılık, sigorta ettiren başkasımn varlığında bulunan bir menfaati
sigorta ettirmiş ve sigortadan yararlanma hakkını bu kişiye vermişse diğer bir deyişle başkası hesabına sigorta yaptırmışsa sigorta ettiren ile sigortalı birbirinden ayrılır. Bu durumda sigorta ettiren, sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirir, Ancak riziko gerçekleştiğinde sigorta tazminatı sigortalıya ödenir.
Hayat sigortası, sigorta ettirenin kendisinin veya başkasının ölüm veya hayatta kalma ihtimallerine karşı yapılır (TTK.m. 1490/1)[1]. Sigorta ettiren, kendi hayatına ilişkin rizikoları sigorta kapsamına almışsa rizikonun gerçekleşmesi sonucunda bütün hakların sahibi olur. Başkasının hayatı üzerinde yapılan sigortada da bütün haklar sigorta ettirene aittir. Ancak bu tür sigortalarda riziko, sigorta ettirenin hayatına ilişkin bir olay olmayıp başka bir kişinin hayatıyla ilgilidir. Örneğin, A kişisi, kendisine maddî ve manevî açıdan büyük destek olan eşi B’nin hayatına bağlı bir sigorta yaptırabilir. Bu durumda riziko, B’nin ölümü veya belirli bir süre sonunda hayatta olmasıyla gerçekleşir, ancak tazminata hak kazanan kişi A’dır. Nitekim Yargıtay’ın bir kararına konu olayda, aralarında kan kardeşlik ilişkisi bulunan kan kardeşlerden her birinin hayatının devamında bir diğerinin manevi yararının bulunduğunu kabul ederek kan kardeşlerinin diğerinin hayatına dayalı olarak hayat sigortası yaptırabileceği hükme bağlanmıştır
Uygulamada, kendi hayatına ilişkin rizikoların başka biri lehine sigorta edildiği bu kişilere (örneğimizdeki B’ye) sigortalı denmektedir. Ancak bu terim, söz konusu ilişkinin açıklanabilmesi bakımından yerinde değildir. Çünkü sigortalı, sigortadan yararlanan ve riziko gerçekleştiğinde tazminatın ödenmesi gereken kişidir. Başkasının hayatı üzerine yapılan sigortada üçüncü kişinin sigortacıyla riziko ilişkisi dışında
hiçbir hukukî bağı yoktur. Gerçekten, bu kişinin herhangi bir şekilde sigorta güvencesinden yararlanması mümkün değildir. Sigorta sözleşmesinde, riziko, bu kişinin hayatına bağlanmış, ancak onun sigortadan yararlanması öngörülmemiştir. Bu yüzden, başkasının hayatı üzerine yapılan sigortada bu üçüncü kişiyi, sigortalı olarak değil de “riziko kişisi” olarak adlandırmak daha doğru olur.
2. Sigorta Teminatı
Bir kişinin hayatı, ya o kişi ya da onun bilgi ve onayı mevcut olmasa bile üçüncü bir kişi tarafmdan sigorta ettirilebilir. Kanunumuz, başkasının hayatı üzerine sigorta yaptırılabilmesi için bu kişinin hayatının devamında, sigorta ettirenin maddî veya manevî bir menfaatinin olmasım şart koşmuştur (TTK.m. 1490/2). Yargıtay uygulamasında hayat sigortası yaptırabilmek için aranan menfaat unsuru sıkı tutulmamakta ve kişiler arasındaki ilişki dikkate alınarak bu unsurun var olup olmadığı değerlendirilmektedir. Buna karşılık, başlangıçta var olan menfaat ilişkisi, daha sonradan ortadan kalkacak olursa, bu durum sözleşmenin geçersizliğine yol açar. TTK.m. 1490/4 gereğince, menfaat şartının sözleşmenin yapılmasından soma ortadan kalkması hâlinde sözleşme o andan itibaren geçersiz hâle gelir; ancak, sigorta
ettirene ıştıra değen ödenir .
Buna karşılık, riziko kişisinin sigorta yapılmasına izin verip vermediğine bakılmaz. Ancak, ölüm ihtimaline karşı yapılan sigortalarda, sigorta bedelinin mutat cenaze giderlerini aşması hâlinde, TTK.m. 1490/2 uyarınca sigortalının veya varsa kanuni temsilcisinin yazılı izni gerekir. Sigortalı onbeş yaşından büyükse kanuni temsilcinin dışında ayrıca onun da izni alınır. İzin olmadan yapılan sözleşme, icazet verilmediği takdirde geçersizdir. Eski düzenlemede (TTK.m. 1321/II), küçüklerin, mahcurların veya mümeyyiz olmayanların ölümünü şart koyarak sigorta etmek batıl, bunların hayatı üzerine sigorta yaptırmak geçerli sayılmaktaydı. 6102 sayılı TTK.m. 1490/2 hükmüyle bu sistemden vazgeçilmiş ve kanuni temsilcinin izniyle hayat sigortası yapılabilmesine olanak verilmiştir . Onbeş yaşından büyüklerin sigortaya konu oluşturması hâlinde kanuni temsilcinin yanında bu kişinin izni de aranır. Aksi hâlde,icazet verilmeyen hayat sigortası sözleşmesi geçersiz olur .
Madde gerekçesinde bu değişikliğin gerekçesi şu şekilde ortaya konulmuştur: “Tasarının bu maddesi ile 6762 sayılı Kanunun 1321 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmünde temel nitelikli değişiklikler yapılmıştır. Öncelikle, küçük, kısıtlı veya mümeyyiz olmayan ayrımı kaldırılarak herkesin hayatı üzerine sigorta yapılabileceği ilkesi benimsenmiştir. Zira, yürürlükteki madde kendi içinde çelişkiler içermekteydi. Maddede bahsedilen kişilerin ölümü üzerine yapılan sigorta batıl sayılmış, ancak ölüm gerçekleşirse de matematik karşılıkların ödenmesi öngörülmüştü. Halbuki, batıl bir sözleşmeye dayanarak ödeme yapılması hukuken mümkün değildir. Ayrıca, bu kişilerin hayatları üzerine sigorta sözleşmesi yapılması hâlinde de ölüm gerçekleştiğinde matematik karşılığın ödeneceği düzenlenmişti. Ancak, sigorta sözleşmesinde, sigortacının sorumluluğu üstlenmiş olduğu rizikolarla sınırlı olduğundan, yaşama ihtimaline karşı yapılmış sigortada sigortacının yüklenmediği bir rizikodan dolayı ödeme yapmasını düşünmek sigorta hukukuna ters düşer. Bununla birlikte, tasarının bu maddesi ile küçükler, kısıtlılar ve özellikle ayırt etme gücünden yoksun olanlar hakkında yapılan sigorta ile bu kişilere bakmakla yükümlü olanların fayda temin etmelerinin önüne geçebilmek için ve de bir kimsenin bilgisi dışında kendi hayatı üzerinden başkasının para kazanıyor olmasını engelleyebilmek için ölüm ihtimaline karşı yapılan sigortada, sigorta bedeli mutat cenaze masraflarını aşıyorsa, sigortalının; sigortalı kanuni temsilci ile temsil ediliyorsa kanuni temsilcinin yazılı iznini aranacağı, kanuni temsilcinin izninin gerektiği hâllerde de ayrıca sigortalı on beş yaşından büyükse ayrıca onunda izninin aranacağı düzenlenmiştir”.
Kanuni temsilcinin lehtar olarak atadığı veya kendisinin sigorta ettiren olduğu durumlarda, kanuni temsilci, iznin verilmesinde sigortalıyı temsil yetkisine sahip değildir (TTK.m. 1490/3).
Öte yandan hayatı sigorta edilen kişinin, ilk primin ödendiği anda hayatta olması gereklidir. Henüz prim ödenmeden bu kişi ölmüş ise sigorta geçersiz olur (TTK.m. 1487/2) . Buna karşılık, hayatı sigortalanan kişinin sözleşme yapıldığı sırada sağlıklı olması gerektiği hususunda kanunda bir düzenleme mevcut değildir74. Ancak sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü kapsamında sözleşme yapılırken mevcut olan hastalıkların doğru şekilde sigorta şirketine bildirilmesi gerektiği de kuşkusuzdur. Buradan hareketle, sigorta yapılırken, mevcut olmasına rağmen sigortalı tarafmdan bilinmeyen hastalıkların beyan edilmemesi sözleşmenin geçerliliğini etkilemeyecektir
Yargıtay 11. HD. 14.05.2001 tarih ve E.2001/1374, K.2001/4202 sayılı kararında, sigorta sözleşmesinin yapılmasından kısa bir süre sonra cinayet sonucunda öldürülen sigortalı bakımından sigorta sözleşmesinin geçersiz olmayacağını ancak sigorta teklifnamesindeki imzanın hayatı sigortalanan kişiye ait olmadığım ileri süren sigorta şirketinin bu iddiasını ispatla yükümlü olduğunu hükme bağlamıştır.
3. Sigorta Değeri
Hayat sigortasının meblağ sigortası olması nedeniyle, bir kimsenin hayatı üzerine birden çok sigorta yaptırmak mümkündür. Aynı kişi için yapılan bu sigortalarda sigorta değerlerinin farklı gösterilmesi de sorun çıkarmaz. Bu yüzden, TTK.m. 1491/1’de bir kimsenin hayatının bir veya birkaç sigortacı tarafından çeşitli bedeller üzerinden sigorta ettirilebilmesine izin verilmiştir. Buna göre, bir kişi A sigorta şirketine hayatını 100.000 TL üzerinden sigorta ettirmiş iken, bununla yetinmeyip B sigorta şirketine 200.000 TL üzerinden ikinci bir sigorta yaptıracak olursa, her iki sigorta da geçerli sayılır.
Buna karşılık, maddi menfaate dayalı olarak yaptırılan hayat sigortalarında sigorta değeri sınırsız değildir. Örneğin, banka kredilerinde olduğu gibi, alacaklı alacağını garanti altına almak amacıyla borçlusunun hayatmı, kendisini lehtar göstermek suretiyle sigorta ettirebilir. Bu durumda sigorta menfaatinin sınırı alacak miktarı kadar olmalıdır. Alacak miktarım aşan bir sigorta bedelinin tespit edildiği sigorta sözleşmesinde, menfaati aşan bir sigorta vardır. Hemen belirtelim ki, bu durumda sigorta fazlaya ilişkin kısım açısından geçersiz olmaz. Menfaati aşan şekilde sigorta yaptırılması hâlinde, fazlaya ilişkin kısım, TTK.m. 1491/2 uyarınca sigortalı lehine yapılmış sayılır.
Hayat sigortasında, sigortacı, sigorta tazminatını ödese bile halefiyet hakkına sahip değildir (TTK.m. 1491/3). Dolayısıyla, hayat sigortasının varlığı, rizikonun gerçekleşmesinde kusurlu olan kişilere karşı zarar görenin sahip olduğu tazminat haklarını etkilemez. Hayat sigortası sözleşmesi gereği, sigorta şirketinden kararlaştırılan sigorta bedelini tahsil eden sigorta ettiren ve mirasçıları ile rizikoya muhatap olan kişilerin mirasçılarının, rizikonun gerçekleşmesine neden olan üçüncü kişiye karşı sahip olduğu tazminat alacağını sigorta şirketine temlik etmeleri geçersizdir.
4. Sigorta Lehtarı
a) Lehtar Kavramı
Hayat sigortası sözleşmesi sigorta ettirenin yanı sıra, üçüncü kişi konumundaki gerçek veya tüzel kişiler lehine de yapılabilir (TTK.m. 1493/1). Sigorta edilen riziko gerçekleşince sigorta bedelini talep hakkı, lehine sözleşme yapılan kişiye aittir. Örneğin, A, kendisinin ölümü şartına bağlanan sigorta sözleşmesinde, ölümü hâlinde sigorta bedelini alma yetkisini eşi B’ye tanımışsa bu sözleşme üçüncü kişi lehine yapılmış olur. Lehine sigorta sözleşmesi yapılan kişiye lehtar (sigorta alacaklısı) adı verilir. Sözleşmede aksi kararlaştırılmadıkça, sigortacıdan edimi istem ve tahsil yetkisi, TTK.m. 1493/7 uyarınca lehtara aittir. Lehtarın, sigortacıya karşı, istem hakkını kazanamaması hâlinde, bu hak sigorta ettirene, onun da ölmüş olması hâlinde, mirasçılarına geçer (TTK.m. 1495) . Kendisine yapılan başvuruya rağmen süresi içerisinde ödemede bulunmayan sigorta şirketi temerrüde düşmüş olur ve bu tarihten itibaren borcunu temerrüt faiziyle birlikte ödemek zorundadır
“Tasarının bu maddesi yine bir yorum kuralı niteliğindedir. Tasarının 1494 üncü maddesinin ikinci fıkrasından farklı olarak burada isteyerek kullanılmayan bir hak değil kullanılamayan bir hak söz konusudur. Lehtarın yararlanacağı sözleşmenin tarafı sigorta ettiren olduğundan lehtarın sigortacıya karşı hak talep edememesi hâlinde bu hak sigorta ettirene, miras hukuku kuralları gereğince de sigorta ettiren de ölmüşse onun mirasçılarına geçeceği Tasarının bu maddesi ile düzenlenmiştir
Lehtar ile mal sigortalarındaki sigortalı arasındaki fark, rizikonun lehtarın hayatına ilişkin olmamasıdır. Ancak bazı sigorta sözleşmelerinde, bir kişi, hem lehtar hem de riziko kişisi konumunda olabilir. Örneğin, A kişisi, oğlu B’yi sakat kalması rizikosuna karşı sigorta ettirmiş ve riziko gerçekleştiğinde sigorta bedelinin B’ye ödenmesini kabul etmişse bu sigorta sözleşmesinde B hem lehtar hem de riziko kişisi durumundadır. Aynı şekilde, hayatta kalma şartıyla yapılan sigortalarda, sigorta ettiren, riziko kişisi ve lehtar aynı kişi olabilir. Gerçekten, bir kişi, kendisinin belirli bir süre (örneğin 11 yıl) sonunda hayatta kalması şartıyla hayat sigortası yaptırmış ve lehtar olarak yine kendisini göstermiş ise sigorta ettiren kişi, aynı zamanda riziko kişisi (sigortalı) ve lehtardır.
b) Lehtarın Atanması ve Değiştirilmesi
Lehtar tayini tek taraflı bir işlem olduğundan, lehtar ataması ve değişiklikleri sigortacının iznine tabi değildir; sigortacı dilediği kişiyi lehtar olarak atayabilir. Ancak, sigorta ettiren, her durumda atadığı lehtarı sigortacıya bildirmek zorundadır. Aksi halde, sigortacı iyiniyetle yaptığı ödeme ile borcundan kurtulur (TTK.m. 1493/3).
Sigorta ettiren, lehtarı sözleşme yapılırken belirtebileceği gibi daha sonra da tespit edebilir. Ayrıca önceden belirlenen lehtarın daha somadan değiştirilmesi de mümkündür. Örneğin, A kişisi kendi adına yaptırdığı hayat sigortasında lehtar olarak eşi B’yi göstermiştir. Ancak A ile B’nin daha sonra boşanmaları nedeniyle. A, yaptırdığı sigortada lehtar olarak gözüken eşi B’nin adının silinmesini ve onunyerine oğlu C’nin geçmesini sağlayabilir. Bu kuralın tek istisnası vardır: Sigorta ettiren, lehtan değiştirme hakkından vazgeçtiğini poliçeye yazdırmış ve bunu lehtara teslim etmişse artık o kişiyi değiştiremez (TTK.m. 1493/4).
Lehtar değişikliğinden vazgeçmeye ilişkin iradenin açık olması gerekir; tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin lehtan değiştirme hakkını saklı tuttuğu kabul edilir. Sigorta ettirenin lehtan değiştirme hakkından açıkça vazgeçtiği ve sigorta poliçesinin lehtara verildiği hâllerde bile, mirasçılıktan çıkarma veya hibeden rücu hâlleri gerçekleşmiş yahut ilgililer arasında o kişinin lehtar olarak atanmasına ilişkin sebep ortadan kalkmış ise lehtar değiştirilebilir (TTK.m. 1493/4).
Lehtarın değiştirilemeyeceği durumlarda, sigorta ettiren tarafından aynlma ve ödünç alma haklan kullanıldığı takdirde, ödenecek tutar üzerinde lehtar hak sahibi olduğu gibi, rizikonun gerçekleşmesinden önce sigortacının iflası sonucu ödenecek miktar üzerinde de, aksi kararlaştmlmadıkça, lehtar hak sahibidir (TTK.m. 1493/6).
c) Lehtarın Yorum Yoluyla Belirlenmesi
Uygulamada bazen özellikle de ölüm ihtimaline karşı yapılan hayat sigortalarında, lehtarın tayin edilmediği görülmekte ve sigorta ettiren ile sigortalının aynı kişi olması hâlinde, sigorta tazminatının kime ödeneceği problemi yaşanmaktadır. Bu nedenle, TTK.m. 1494/2 ile bir yorum kuralı getirilerek ölüm rizikosuna karşı yapılan sigortada lehtar tayin edilmemişse, sözleşmenin sigorta ettirenin mirasçılan lehine, yaşama ihtimaline karşı yapılan sigortada ise sigortalı lehine yapılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
d) Birden Fazla Lehtar Arasındaki İlişki
Sigorta poliçesinde birden fazla lehtar gösterilmesi de mümkündür. Birden fazla lehtarın bulunduğu hâllerde, sigorta
bedelinin bu kişiler arasında ne şekilde paylaştırılacağının da belirlenmesi gerekir. Ölüm rizikosuna karşı yapılmış sigortalarda, birden fazla kişi paylan belirtilmeksizin lehtar olarak atanmışsa, sigorta bedeli üzerinde hepsi eşit oranda hak sahibidir (TTK.m. 1494/1). Hak sahiplerinden biri tarafmdan alınmayan pay, diğerlerinin payına eklenir. Mirasın reddi veya mirastan vazgeçme lehtarın hakkı üzerinde etkili olmaz.
e) Lehtarın Sigorta Ettirenin Yerine Geçmesi
TTK.m.l505’e göre, sigorta ettiren lehine sigorta sözleşmesinden doğan alacaklar ihtiyaten veya kesin olarak haczedilirse ya da sigorta ettiren hakkında iflasın açılmasına karar verilirse, adı belirtilerek gösterilmiş olan lehtar, sigorta sözleşmesine sigorta ettirenin onayı ile onun yerine taraf olabilir . Sözleşmede lehtar hiç veya adı belirtilerek gösterilmemişse, bu hak, sigorta ettirenin eşine ve çocuklarına geçer. Lehtarın veya eş ve çocuklarının, sigorta ettirenin yerine sözleşmeye taraf olabilmeleri için, sigortacıya bildirimde bulunmalan şarttır. Lehtarın veya eş ve çocuklarının haczi öğrendikleri veya iflasın açıldığı tarihten başlayarak, bir ay içinde bildirim yapmamalan hâlinde, bu hak düşer.
Lehtar, sözleşmeye taraf olursa, sözleşmenin sigortacı tarafından feshi hâlinde, haczi uygulatan alacaklının veya iflas masasının alacaklarını, sigorta ettirenin sigortacıdan isteyebileceği miktara kadar karşılamakla yükümlüdür (TTK.m. 1505/2).
5. Beyanlar
Hayat sigortalarında, sigorta ettirenin beyanlarına göre prim tutarı hesaplanır. Bu yüzden, sigorta ettiren, başta yaşıyla ilgili bilgiler olmak üzere sağlık durumu vs. konularda doğru bilgi vermek zorundadır.
a) Yanlış Yaş Beyanı
TTK.m. 1497/1 uyarınca, sigortalının sözleşmenin yapılması sırasında yaşının yanlış bildirilmesi sonucu prim düşük belirlenmişse, sigorta bedeli, gerçek yaşa göre alınması gereken primin, belirlenen prime olan oranına göre ödenir
İndirimden önce riziko gerçekleşip sigorta bedeli ödenmiş ise sigortacı ödediği fazla kısmın geriye verilmesini faiziyle birlikte isteyebilir.
Buna karşılık, gerçek yaşa göre fazla prim ödenmesi hâlinde, sigorta bedeli ödenen prime göre artırılır. Artırımdan önce sigorta bedeli ödenmiş ise eksik kısım sigortacı tarafından tamamlanır