Mal sigortalarına ilişkin olarak kanunumuz üç temel ilke kabul etmiştir. Bunlar, mal üzerinde menfaati olan herkesin sigorta yaptırabilmesi (menfaat ilkesi), sigorta bedelinin sigorta konusu malın sigorta değerini aşmaması (tazminat ilkesi) ve sigortacının tazmin ettiği zarar oranında sigortalının haklarına halef olması, yani halefiyet ilkesinden oluşmaktadır.
1. Menfaat İlkesi
a) Genel Olarak
Bir kişinin sigorta sözleşmesi yaptırabilmesi için sigorta konusu rizikoya ilişkin olarak bir menfaatinin bulunması şarttır. Bu menfaat, sigorta ettirenin bizzat kendisi veya sigortadan
faydalanacak kişiye ait olabilir. Rizikonun gerçekleşip gerçekleşmemesinde menfaati olmayan kişi sigorta sözleşmesi yaptıramaz (TTK.m. 1453/1). Bu hükme aykırı olarak yapılan sözleşmeler geçersizdir.
Sigorta sözleşmesine konu oluşturacak menfaat, para ile ölçülebilir nitelik taşımalıdır (TTK.m. 1453/2). Bu menfaat, doğrudan doğruya bir mala ilişkin olabileceği gibi bu maldan beklenen kazanca yönelik de olabilir. Mal sigortalarında ana kural, sigorta kapsamındaki bir malın hasara uğraması durumunda sadece mala gelen zararın karşılanmasıdır. Eğer söz konusu malın değerinin yanı sıra beklenen kazanç da sigorta kapsamına alınmak isteniyorsa bunun için sözleşmede açık bir hüküm olması gereklidir. Ayrıca beklenen kârın sigorta edilebilmesi için gerçekleşmesi kesin ve miktarının gerçeğe en yakın şekilde belirlenmiş olması da aranır. TTK.m. 1453/2 uyarınca, bir maldan elde edilmesi beklenen kârın normal ölçüleri aşan kısmı sigorta edilemez.
Rizikonun gerçekleşmesinde menfaati olan kişiler, eski TTK.m. 1269’dan farklı olarak 6102 sayılı Kanunda açıkça hükme bağlanmamıştır. Buna göre, bir kişinin sigorta konusu mal üzerindeki menfaatinin hangi hukuki sebepten doğduğunun bir önemi yoktur. Bu çerçevede, öncelikle, bir malın maliki o mal üzerinde menfaati bulunduğundan sigorta yaptırabilecektir. Aynca malikin adî veya rehinli alacaklısı, malın korunmasından dolayı malike karşı sorumlu olan acente, kiracı, komisyoncu, emanetçi, taşıyıcı vb. ile bunların yasal temsilcileri menfaat sahibi sıfatıyla sigorta yaptırabilirler. Nitekim Yargıtay 19.HD. 22.03.1994 tarih ve E.1993/1902, K.1994/2728 sayılı kararında, davacının sigortalı araçtan iktisaden yararlandığı, işleteni dduğu sabittir. KTK. nun 85.maddesinde aracın işleteni olan davacı rizikolara karşılık sorumlu bulunduğundan TTK. nun 1269. maddesindeki menfaati olan sair kimselerin, geniş yorumlanarak davacının da bu kişiler arasında kabul edilmesi gerekir” hükmüyle, sigorta konusu malın zarara uğramasında menfaati olan herkesin sigorta yaptırabileceğini kabul etmektedir.
Sigorta konusu mal üzerindeki mülkiyet hakkı, bir kişiye ait olabileceği gibi birden fazla kişiye ait de olabilir. Bu durumda ortaklar müşterek alacakları bir kararla birlikte mülkiyet konusu bu malı çeşitli rizikolara karşı sigorta ettirebilirler. Ancak ortaklardan herhangi biri sigorta yaptırılmasına karşı çıkarsa primlerin ödenmesinde sorun çıkabilir. Kanunumuz, bunun yerine ortaklardan her birinin kendi payını sigorta ettirebileceğini öngörmüştür. Bu durumda söz konusu ortak, kendi payının üzerinde bir bedelle sigorta yaptıracak olursa fazlaya ilişkin kısım diğer ortakların lehine sigorta edilmiş sayılır (TTK.m. 1455). Riziko gerçekleşip hasar meydana geldiğinde sigorta tazminatının sigorta ettirenin payından fazla olan kısmı diğer ortaklara ödenir; Ancak sigorta ettiren diğer ortaklardan sigorta tazminatına ilişkin primleri isteyebilir. Örneğin, iki kişinin eşit payla ortak olduğu 100.000 TL değerindeki bir evi, ortaklardan biri, kendi payına karşılık olmak üzere 70.000 TL üzerinden sigorta ettirmiş olsa sigorta ettiren, 70.000 TL Tik sigorta tazminatının 50.000 TL Tik kısmını alır. Kalan tutar, diğer ortağa ödenir. Bu durumda sigorta ettiren ortak, diğerinden 20.000 TL’ye karşılık gelen primi tahsil eder.